Genelde
varançılar teknik analize dayalı oynarlar ve temel analizi kullanmazlar,
sevmezler vs. Fakat ben böyle yaklaşmıyorum. Temel analiz sonucu olumlu
bulduğum hisselerin alım varantlarını alırken içim daha rahat ediyor ya da tam
tersi. Temel analizi lütfen bilanço analizi olarak okuyun şimdilik. Yoksa
ekonomi filan kötüye gidince (yani gerçek anlamda temeller bozulunca) bilançosu
iyi bile olsa şirket düşüş trendine çok rahat girebiliyor. Tabi işler düzelince
ilk çıkanlarda onlar oluyor. Temel analiz konusunda bugüne kadar çok az detay
verdiğimi fark ettim. CANSLIM’ı zaten biliyorsunuz.
Bu yazıyı/videoyu
hazırlarken başlangıçta olan düşüncem 2 yazı/video hazırlamaktı. Birincisinde
cari oran, stok devir hızı, net kar marjı vs. formüllerini vermek ve bunların
yorumlanması ile ilgili bilgi vermeyi planlıyordum. Sonra web’de arayınca
bunlarla ilgili birçok kaynak olduğunu gördüm. Böyle olunca malumun ilanını yapmanın
hoş olmayacağına karar verdim.
Bilanço analizinin
detaylarına geçmeden önce öncelikle bir konuda açıklık getirmeye çalışayım,
kendime göre. Örneğin siz ilgilendiğiniz hisse (X) ile ait olduğu sektörü (Y)
kıyaslamaya karar verdiniz. Bu bence riskli bir şey. Bana göre piyasamızda aynı
sektördeki firmaların kıyaslanabilirliği fazla değil. Böyle olunca siz Y
sektöründeki örneğin ortalama cari oranı ile Y sektöründeki X firmasınının cari
oranını eğer kıyaslarsanız yanılabilirsiniz diye düşünüyorum. Bu yüzden ben
sadece sektörün değil firmanın da örneğin 5 yıllık veya 20 dönemlik değerlerini
hesaplama taraftarıyım. Böylece firmanın hem kendi değerlerini hem de sektörün
değerleri dikkate alarak daha doğru hesaplama yapılabileceğini düşünüyorum. Ayrıca
incelerken kullanılan dönem ya da yıların sayısı arttıkça bilanço makyajlama
tuzağına düşme riskiniz azalır. Örneğin Y sektörünün 5 yıllık ve 20 dönemlik
ortalama cari oranı ve Y sektöründeki X firmasının 5 yıllık ve 20 dönemlik cari
oranı hesaplama yaparak karar verilmeli diye düşünüyorum (5 yıl ve 20 dönemi
tamamen uydurdum. Ne kadar çok eski veri varsa bu o kadar iyi elbette). Aşağıda
belirttiğim hesaplamaları için kullanılan girdileri finansal tablolara bakıp
görebilirsiniz, ilgilendiğiniz dönemler ve yıllar için. Bilançolar KAP’ta ücretsiz olarak yayınlanıyor. KAP’tan
Excel ya da başka bir programa aktarıp hesaplama yapabilirsiniz. Ayrıca finansal
tabloları ve çeşitli hesaplamaları ücretli/ücretsiz yayınlayan çeşitli web
sayfaları (banka, aracı kuruluşlar vs.) ve yazılımlar da var.
Sektör
ortalamasının neden tek başına yeterli olmayacağını bir örnekle açıklamaya
çalışayım.
PEG = (F/K)/ Beklenen Büyüme Oranı diye
bir hesaplama vardır. Aşağıda kafadan uydurduğum bir tablo var.
Hisse Adı
|
F/K
|
Beklenen Büyüme Oranı (%)
|
PEG
|
XYZ
|
9
|
3.5
|
2.57
|
Sektör Ortalaması
|
23
|
12
|
2
|
Şimdi XYZ
hissesinin F/K oranı sektörden aşağıda. Bu durumda gidip hemen alalım mı? Çok
mu ucuz bu hisse. Peki PEG (Price Earnings Growth) oranı bize ne diyor. 2x3.5=7. Yani bizim XYZ
hissesi esasında pahalı. Sonuç olarak sektör ortalamasının altında diye gidip
bir hisseyi almayın. Sektördeki tüm firmaların performansı aynı olamaz.
Bence bilanço analizi yaparken marifet oranları bulmak değil (yukarıda belirttiğim gibi bunu sağlayan birçok kaynak var) bunları yorumlamak. Adım adım yazmaya çalışacağım:
Öncelikli olarak maddi duran varlık, bir sene içerisinde
nakde dönüştürülmeyecek bina, araç, makine, ekipman gibi varlıklardır.
Resim bu adresten alınmıştır.
Düzgün çalışan bir şirket elbette yeni ürün geliştirmek, mevcut ürünün kalitesini, performansını arttırmak, üretim yöntemini/şartları daha iyi hale getirmek için maddi duran varlık edinmesi iyi bir şeydir. Bizim burada dikkat etmemiz gereken, maddi duran varlığın nasıl finanse edildiğidir (yani parası nereden bulunmuş). Eğer ki maddi duran varlık kısa vadeli borçlanmayla elde edilmişse, yani bilançoda maddi duran varlık kalemi artarken kısa vadeli borç kalemi de artıyorsa bu iyi bir şey olmayabilir. Çünkü firma maddi duran varlığı bir seneden fazla zaman için aldı ve bununla ilgili ödemeleri yaparken kaynak bulmak zorunda (kısa vadeli borç 1 seneden az zamanda ödenecek borç demektir). Eğer bu kaynak kısa vadeli borçla bulunuyorsa burada firmanın likit değerlerine (cari oran vs. bunları webden bulabilirsiniz) bakmak lazım. Eğer likit değerleri iyi ise yani maddi duran varlığın ödemelerini kısa vadeli borçlarla karşılayabiliyorsa bu durum diğer şartların da iyi olması durumunda kabul edilebilir. Kabul edilebilir diyorum çünkü makine, bina gibi uzun vadeli kullanılacak girdilerin kısa vadeli borçlarla ödenmesi elbette tercih edilmez. Bu durumda karşımıza diğer alternatifler çıkıyor. Bilançoda maddi duran varlık artarken eğer özkaynaklar ve/veya uzun vadeli borçlar artıyorsa, bu yukarıdaki alternatife göre çok çok daha iyidir.
Resim bu adresten alınmıştır.
Düzgün çalışan bir şirket elbette yeni ürün geliştirmek, mevcut ürünün kalitesini, performansını arttırmak, üretim yöntemini/şartları daha iyi hale getirmek için maddi duran varlık edinmesi iyi bir şeydir. Bizim burada dikkat etmemiz gereken, maddi duran varlığın nasıl finanse edildiğidir (yani parası nereden bulunmuş). Eğer ki maddi duran varlık kısa vadeli borçlanmayla elde edilmişse, yani bilançoda maddi duran varlık kalemi artarken kısa vadeli borç kalemi de artıyorsa bu iyi bir şey olmayabilir. Çünkü firma maddi duran varlığı bir seneden fazla zaman için aldı ve bununla ilgili ödemeleri yaparken kaynak bulmak zorunda (kısa vadeli borç 1 seneden az zamanda ödenecek borç demektir). Eğer bu kaynak kısa vadeli borçla bulunuyorsa burada firmanın likit değerlerine (cari oran vs. bunları webden bulabilirsiniz) bakmak lazım. Eğer likit değerleri iyi ise yani maddi duran varlığın ödemelerini kısa vadeli borçlarla karşılayabiliyorsa bu durum diğer şartların da iyi olması durumunda kabul edilebilir. Kabul edilebilir diyorum çünkü makine, bina gibi uzun vadeli kullanılacak girdilerin kısa vadeli borçlarla ödenmesi elbette tercih edilmez. Bu durumda karşımıza diğer alternatifler çıkıyor. Bilançoda maddi duran varlık artarken eğer özkaynaklar ve/veya uzun vadeli borçlar artıyorsa, bu yukarıdaki alternatife göre çok çok daha iyidir.
Yukarıda
anlattığımı somutlaştırayım. Örneğin siz kendinize ev aldınız. 15 yıl süresinde
her yıl ödeme yapacaksanız. Eğer ki siz bu evin her yılki ödemesini her yıl yeniden
borç bularak (kısa vadeli borç) yapıyorsanız bu hoş bir durum olmaz. Makul olan
sizin örneğin 15 yıllık uygun kredi bulup (uzun vadeli borçlanma) ya da her yıl
elde ettiğiniz gelirden veya sahip olduğunuz diğer kaynaklardan ayırdığınız
miktarla (öz kaynak) bu kredi ödemelerini yapmanızdır.
Tabi özkaynakları
arttırmanın en iyi yolu satışlardır. Şimdi satışlar
artıyor ve maddi duran varlıklar artıyorsa bu ne demek,
siz maddi duran varlık, örneğin üretim tesisi, edindiniz kapasiteniz ve
yetkinlikleriniz arttı ve bunları da satabiliyorsunuz demektir. Farklı bir
durumda örneğin maddi duran varlık artıyor
bilançoda ama satışlardaki artış daha az
ise bu durum bize atıl bir kapasiteniz olduğunu yani veriminizin düşük olduğunu gösterir genel olarak.
Tabi duran varlık
edinimi aynı zamanda amortisman
kavramını da gündeme getiriyor. Kanımca pek sevilmese de düzgün çalışan
firmalar gelirlerinin bir kısmını edindikleri duran varlıkların amortismanı
olarak ayırırlar. Neden çünkü kullandığı makine, bina vs. eskiyor ve
yıpranıyor. Bunlara karşılıkta bir miktar para ayrılır yani amortisman. Böylece
bunları tamiri, bakımı vs. için kaynak olsun. Örneğin bir makine aldınız ve
buna 3 yıl amortisman ayıracaksınız (amortismanın nasıl hesaplanacağı ile
ilgili farklı görüşler var ama burada bunları tartışmanın pek bir anlamı yok). Bu
ne demek? 3 yıl boyunca gelirinizin bir kısmını amortisman olarak ayıracaksınız.
Doğal olarak amortisman olarak ayıracağınız toplam miktar azaldıkça siz o
geliri belki de kar olarak yazacaksınız. Yani amortisman giderlerindeki azalış kar artışı olarak yansıyabilir
bilançoya.
Resim bu adresten alınmıştır.
Resim bu adresten alınmıştır.
Öz kaynak ve borç
ilişkisinin nasıl olduğu da önemlidir. Kendinizden pay biçin. Sizin borcunuz alacağınızdan
hızlı artıyorsa bu iyi bir durum mudur? Hayır değildir. Ayni şey firma bilançosuna
bakarken de dikkate almalısınız bence. Eğer firmanın öz kaynaklarındaki artış, borçlarının
artışından yüksekse bu firmanın iyi yolda olduğunu gösteren işaretlerden
biridir. Benzer şekilde
sizin kısa vadeli borçlarınız (yabancı kaynaklar) eğer dönen varlıklarınızdan
az ise bu olumlu bir şeydir. Çünkü siz borçlarınızı borç alarak ödemek yerine
kendi kaynaklarınızdan (en ideali net
satışlarınızdan karşılamanızdır) karşılıyorsunuz demektir (yani net
satışlar ve dönen varlıklar birlikte artması iyiye bir işarettir). Fakat duruma
göre firmalar kendi kaynakları yerine borç alarak borç ödemeyi tercih edebilirler lütfen bu da aklınızda olsun. Şöyle
örnek vereyim. Sizin 100 TL’niz var. Bu parayı faize koydunuz yılsonu bu para
140 TL olacak. Arada 20 TL’ye ihtiyacınız oldu. Vadeyi bozdurursanız alacağınız
para örneğin 115 TL olsun. Bu durumda size vadeyi bozdurmak yerine kısa vadeli
borç almayı tercih edebilirsiniz.
Yukarıda gelirden
bahsettim. Elbette gelir kalemleri ayrı bir önem taşır. Bilançoya baktığınız
zaman bu gelirin en önemli kaleminin brüt
satışlar ve net satışlar
olduğunu görürsünüz. Bunların arasındaki fark önemli. Niye önemli, örneğin bir
yılda 100 TL’lik satış yaptınız (brüt satış). Fakat bu satışların bazılarında
iskonto yaptınız (indirim yaptınız), bazıları iade oldu vs. Diyelim bunlar 20
TL tuttu. Bu durumda esasına siz 80 TL’lik satış yaptınız (net satış). Demek ki
bilançoya bakarken hem brüt hem de net satışlara bakmak lazım. En ideali net satışlardaki artış oranının brüt
satışlardaki artış oranından fazla olması. Yani bu sene 100 TL’lik brüt satış
yaptım. Gelecek sene 120 TL’lik brüt satış yaptım. Bu sene net satışım 80 TL’idi
sene ye bu oldu 108 TL. Diğer ifadeyle brüt satışlarım %20 artarken net satışlarım
%35 arttı. Daha az malım geri döndü, daha az indirim yaptım vs. Tabi satış
dediğiniz zaman satış kendi kendine olan bir şey değil (uzaydan
ışınlanmıyorlar). Bu satışa ürünü hazırlamaktan tahsilata kadar birçok emek
harcasınız yani maliyetiniz olur. Bu giderlere faaliyet giderleri deniyor. Yani Ar-Ge, pazarlama, satış, dağıtım,
yönetim vs. Mantıken düşünürseniz satışlar
artarken faaliyet giderleri düşüyorsa
yani satışlarımı daha verimli yapıyorsam bu beni karlılığıma olumlu etki eder.
Elbette bu satışların
tahsili de önemli. Yani satmasına sattık da ne zaman paramızı alacağız (tahsil
edeceğiz). Doğal olarak hepimizin bildiği kavram ortaya çıkıyor. Amiyane
tabiriyle veresiye ile mi çalışıyor
firma yoksa peşin mi? Eğer net satışlar artarken ticari alacaklar azalıyorsa firma büyük
oranda “peşin” çalışıyor demektir. Eğer her ikisi de artıyorsa firma büyük
oranda “veresiye” çalışıyor demektir. Elbet birinci durum ikinciye
göre tercih edilir ama sektör ve genel ekonomik koşullar burada belirleyici
olabilir. Tabi ki tahmin ettiğiniz gibi en istenmeyen
durum satışlar azalırken ticari alacakların artmasıdır.
Hani 0 stok yöntemiyle çalışacak muhteşem bir tedarik zinciriniz yoksa, ister istemez firma stok yapacaktır. Stok demek maliyet demek. Satış yapan firma ister istemez stok tutar. Alın size bir başka ipucu. Firmanın satışları artarken stok seviyesi düşüyorsa ya da sabit kalıyorsa, bu durumda firmanın alacak devir hız artıyor demektir. Yani firmanın nakit yaratma kapasitesi sürekli artıyor demektir. Bu doğal olarak bilançoya olumlu yansıyacaktır. Hatta ve hatta ticari borçları da sabit kalıyor veya azalıyorsa bu daha da güzel bir durum.
Hani 0 stok yöntemiyle çalışacak muhteşem bir tedarik zinciriniz yoksa, ister istemez firma stok yapacaktır. Stok demek maliyet demek. Satış yapan firma ister istemez stok tutar. Alın size bir başka ipucu. Firmanın satışları artarken stok seviyesi düşüyorsa ya da sabit kalıyorsa, bu durumda firmanın alacak devir hız artıyor demektir. Yani firmanın nakit yaratma kapasitesi sürekli artıyor demektir. Bu doğal olarak bilançoya olumlu yansıyacaktır. Hatta ve hatta ticari borçları da sabit kalıyor veya azalıyorsa bu daha da güzel bir durum.
Yukarıda dilim
döndüğünce hepimizin anladığı dilde bilanço incelenirken bakılabilecek
kalemlere ve bunların ilişkisinden bahsetmeye çalıştım. Yukarıdaki örnekler
çoğaltılabilir ama amacım “doktor bunu insan yiyecek” mantığında olduğu gibi
gündelik bir dille bildiğimi aktarmaktı. Yani ben bilançoyu yukarıda verdiğim örneklerdeki gibi algılayınca daha rahat anlıyorum. Aksi halde yabancılaşıyorum (Bankaların değerlemesi ayrı bir yazının konusu olması gerekiyor kanımca). Fakat hikaye burada bitmiyor.
Resim bu adresten alınmıştır.
Şimdi gelelim değerleme kısmına. Burada işler esasında baya karışık. Yani yeni firma, büyüyen firma, belli bir olgunluğa gelmiş firma, düşüşteki bir firmayı aynı kategoriye koyamayız esasında. Diğer bir ifadeyle, bebek ile bir dedeyi aynı kriterlere göre değerlendirme yapmak hiç iyi olmayacaktır herhalde. Firmanın banka, sigorta vb. işi ile uğraşması; maden, petrol gibi ürünler üretmesi durumunda yapılacak değerleme diğer sektörlerdeki firmalara göre farklı olması gerekecektir. Tabi burada tüm bunları ele almak imkansız şimdilik ya da benim işi gücü bırakıp bunlara kafayı takmam gerekiyor.
Resim bu adresten alınmıştır.
Şimdi gelelim değerleme kısmına. Burada işler esasında baya karışık. Yani yeni firma, büyüyen firma, belli bir olgunluğa gelmiş firma, düşüşteki bir firmayı aynı kategoriye koyamayız esasında. Diğer bir ifadeyle, bebek ile bir dedeyi aynı kriterlere göre değerlendirme yapmak hiç iyi olmayacaktır herhalde. Firmanın banka, sigorta vb. işi ile uğraşması; maden, petrol gibi ürünler üretmesi durumunda yapılacak değerleme diğer sektörlerdeki firmalara göre farklı olması gerekecektir. Tabi burada tüm bunları ele almak imkansız şimdilik ya da benim işi gücü bırakıp bunlara kafayı takmam gerekiyor.
Tüm bu değerleme
hikayesinin altında esasında 3 tane değişken yer alır:
1) Risksiz Gelir. Örneğin bankaya para yatırırsam alacağım kesin para
2) Risk Primi. Benim örneğin aldığım hisseden % kaç gelir elde etmek istediğim.
3) Makro Ekonomik Şartlar. Bunu 3 temel başlığa ayırabiliriz:
1) Risksiz Gelir. Örneğin bankaya para yatırırsam alacağım kesin para
2) Risk Primi. Benim örneğin aldığım hisseden % kaç gelir elde etmek istediğim.
3) Makro Ekonomik Şartlar. Bunu 3 temel başlığa ayırabiliriz:
a.
Büyüme
beklentisi. Artan büyüme beklentisi olumlu yansıyacaktır hissenin fiyatına.
b.
Enflasyon
beklentisi. Enflasyon doğal olarak ürünlerin fiyatlarının artmasına yol
açacaktır. Fakat firma artan girdi maliyetlerini fiyatlarına yansıtamıyorsa
enflasyondan olumsuz etkilenecektir.
c.
Döviz
kuru beklentisi
Doğal olarak yukarıda
3 madde de belirtiklerim konusunda doğru öngörü bulunabiliyorsanız hayat size
kolay. Normalde biz sevmesek de bir yatırımcı bunlara bakarak bir hesaplama
yapar en temelde ve hesaplaması sonucu ne yapacağına (örneğin hisse alır) karar
verir.
Örneğin risk primi
ile ilgili olarak siz X firmasının yıllık faaliyet raporunu okudunuz. Orada
deniliyor ki satışların şu olması bekleniyor, karın bu olması bekleniyor vs.
Şimdi buna inanacak mısınız yoksa inanmayacak mısınız?. Belki firmanın daha
önceki senelerde yazdığı faaliyet raporlarındaki gelecek beklentisine bakıp,
sonra bunun ne kadar isabetli olduğunu dikkate alabilirsiniz (örneğin 2012’yi
okursunuz. Bu raporda 2103 için beklentilerini görürsünüz. Sonra 2013 yılı
bilançosundan 2012’de öngörülenlerin ne kadar gerçekleştiğini kontrol ederseniz.
Bunu istediğiniz kadar yıl için yapabilirsiniz). Elbette geçmişte gösterdiği
isabetli öngörüleri bu sene yazacağı raporda tutturamaya bilir firma.
Başka bir örnek
vereyim. Ocak ayında tahvil faizi ortalamada 11.20 civarındayken bu ay 14.34’ü
gördü. Siz Ocak ayında 14.34’ü öngörerek bir hesaplama yapıyorsanız ne güzel
ama ya bu kadar artışı öngörmüyorsanız ne olacak?
Gelelim hisse
değerlemesinde çok kullanılan 4 yönteme. Bunlar:
Mali Analiz:
Yukarıda esasında biraz anlattım.
İndirgenmiş Nakit Akış: Temel mantığı şirket varlıklarının nakit yaratabildikleri sürece bir değer ifade ederler. Yöntemde temel olarak önümüzdeki yıllara ait nakit akışları bugünkü değere indirgenerek (yani şirketin risk düzeyini yansıtan belirli bir iskonto ile), net bugünkü değer hesaplanır. Burada kritik nokta, şirkete gelecekte ne kadar para gireceği, bir anlamda satışlarının ne olacağıdır. Belli bir varsayım üzerinden yapılan satış tahmininden sonra yine bir süre varsayım yapılarak hesaplamalar yapılmaktadır. Bir örnek incelemek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Göreceli
Değerleme (Piyasa Çarpanları): Burada ise değerlemesi yapılacak şirketin
yurtiçi ve yurt dışı muadilleriyle kıyaslama yapılarak karar verilmektedir. İşletme
Değeri/FVÖK, İşletme Değeri /FAVÖK, Fiyat/Kazanç oranı (P/E), Fiyat/Defter Değeri oranı, Işletme Değeri /Kazanç,
Işletme Değeri /Net Satışlar, Fiyat/Net Satışlar oranı gibi farklı oranlar
kullanrak değerlendirme yapılmaktadır.
Senaryo Analizi,
Karar Ağacı ve Simülasyonlar: Bu yöntemler biz de henüz yaygın değil ama kısaca
bahsetmem gerekirse, senaryo analizinde kafanızda firma, ekonomi vs. için
çeşitli alternatifler vardır ve bu alternatif senaryolara göre karar
verirsiniz. Karar Ağacı esasında Oyun Teorisi tabanlı bir yaklaşımı kullanır.
Simülasyonlar ise bize tanımladığımız koşullarda ne olacağını atıyorum 5.000
kez test ederek bir bilgi sağlar.
Mesela aşağıdaki tabloda, orijinaline buradan ulaşabilirsiniz, KATMR’in indirgenmiş nakit akımı ve piyasa çarpanları ile yapılan hesaplamalara göre elde edilmiş değerler görülmektedir (aman deyim bunlar eski veriler, güncel değil. Sakın bu hesaplamalara güvenmeyin). Görüldüğü üzere yapılan varsayımlara göre hissenin hedef fiyatı değişmektedir. Hatta bazen bir yöntem pahalı sat derken diğeri ucuz al diyebilmektedir. Esasında bu farkın sebebi yapılan varsayımlardır. İndirgenmiş nakit akışında sektörün hatta piyasanın hata yaptığını ve zamanla hatasını düzeltip doğru fiyatlamaya geleceğini varsayarız. Piyasa çarpanlarında ise hissenin veya bazı hisselerin yanlış fiyatlandığını ve zamanla bu hisselerin olması gereken fiyata geleceğini varsayarız.
Sonuç olarak temel analiz yaparken de yapılan varsayımlar tüm hikayeyi bir anda değiştirmektedir. Bu sebepten dolayı temel analize inanırım ama onun da sütten çıkmış ak kaşık olarak lanse edilmesini doğru bulmam. Fakat hikaye hep aynı yere gidiyor. Temel analizi iyi olan firmanın hissesinin zamanı gelince fiyatı artıyor (bunu alım varantı alma zamanı olarakta okuyabilirsiniz). Tersi durumda ise hisseyle vedalaşmak gerekiyor ya da satım varantı zamanı. Hikaye yine aynı yere geliyor. Darvas’ın tavsiyelerine tekrar okumakta fayda var bence.
çok çok faydalı ve çok güzel sıralı hazırlanmış bir bilgilendirme .. tebrik ve teşekkür ederim ... temel bilgi özet düzeyde bile olsa olmadan borsada varantta viopta fx de bile yatırım yapılaaaamaaaaz .. bahir oynanır .. sonu bellidir ... böyle düşünüyorum ama bunu ben söylemiyorum .. yurtdışı piyaslarda yatırım hesabı açarken bir forma imza istenir orada tabi ki risklerden ...yatırımın tanımı ve açılımı konusunda uyarılardan bahsedilir ama avam deyimle demek istedikleri o yukarıda yazdığımdır .. tekrar teşekkürler slmlar bst
YanıtlaSilEsas ben teşekkür ederim Sn. Aym. Sizin bu guzel sözleriniz icin. Bu arada FX konusunda dediğinize güldüm ve hakikatten katılıyorum. Saygilarimla.
Siltam zamanı da cuk oturmuş .. bugün ... FX"de bile temel bilginin önemi :))))) slm bst
Silİyi denk gelmiş:))
SilBu yazınızı da okuyunca borsa, varant , fx e girmenin bilgi,emek,ilgi vb.gerektiğini anladım iyice.Çok çok emek gerekli açıkçası.Yoksa yukarda yazılanlara tastamam katılıyorum.Bilgisiz oyun kumar gibi ve sonu hüsran.Bu net.Küçükte olsa büyükte olsa yatırımcı emek vermeli.Yani "ne kadar emek o kadar ekmek".Şimdi kara kara düşünüyorum,bu güne kadar kazandıklarım tamamen tesadüfmüş.Yada rüzgarı yakalamış tesadüfen.Ya rüzgar kesilince ve tersten eserse...O zaman da satım varantı demiyecem:)).Çünkü alım ve satım kararları aynı bilgi ve birikimle beslenmeli.Çok teşekkürler değerli yazılarınız için.
YanıtlaSilÖncelikle çok teşekkür edeiyorum güzel sözleriniz icin. Yazıların, videoların vs. yani blogun bir işe yaradığını duymak emin olun insanı çok ama çok mutlu ediyor. Kazancınızın her daim olmasını ve rüzgar hep arkanızdan esmesi dileklerimle:)) Tekrar çok sag olun.
SilÇok güzel ve önemli bilgileri çok anlaşılır bir şekilde anlatmışsınız. Çok teşekkür ederim. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilRica ederim ve çok teşekkür ederim. Umarim hepimizin isine bol bol yarar. Bol kazanc dilerim.
SilCok guzel olmus insallah devamini getirirsiniz bu arada mesleginiz nedir diye sorsam bu kadar donanim ta uni de hoca yada banka analisti diye dusunuyorum
YanıtlaSilMerhaba Fatih Bey,
SilCok tesekkur ederim.
Çok farkli islerim var ama doktora yapmis biriyim. Fakat ekonomi konusu sadece meraktan kaynaklaniyor.
Hocam bu kadar şeyin derinine inebilmek için x firmanın muhasebe ofisinde olmak gerek, kaptaki bilanço vs oranlarının da pek güvenilir olduğunu sanmıyorum. O rakamlar oraya verilir ama bu şirket borsaya girmişsse akıbetinin ne olacağını borsa basşkanı bile kestiremez. Satışların akıbeti nedir tespit etmek zor, coca cola gibi bir firmanın bile satıişarı düşebiliyor, veya x büyük bir firma küçülmeye gidiyor, ama x küçük şirket büyüyor gidiyor, bakıyorsun bir kaç ilde mağazalar açmaya çalışıyor,yeni bir ürün sürüyor kapış kapış oluyor, biraz uyanık biri bile bu detayları yakalar çevresinde. bence en mantıklısı, büyük firmalardan şaşmamak ve küçük firmaların faaliyetlerini de takip etmek. Bazı belirtileri var bunun, mağazalar açmak, yeni ürünün piyasada talep görmesi , büyük firmalar da bu yoldan geçtiler. O dönemlerde hisse alanlar bugün 50 katına satabiliyorlar bir hisseyi. Borsada bilanço , şirketyin satışı vs hiç birbiriyle bağdaşmayabiliyor, zaten belirsizlik oluğu için bu kadar cazip . Ne olacağını herkes önceden bilse sen para yatırır mısın hiç, kimse yatırmaz. Ozamanda birileri kazanır büyük çoğunluk hep kaybeder önceden bildikleri için kurgulanır borsa. Borsa işi bir meslektir, bu işte zengin olanlar da var, fakir olanlar da. Fakirleşen de zenginleşen de . Risk vardır ama risk yoksa kazançta yok, mali özgürlükte yok. Bu piyasa sürekli devir daimli çalışıyor bizler bir noktaya ulaştığımızda yeni birileri zaten gelip alacak bizim hisseleri, veya onlar kaybedecekler biz kazanıcaz, sonra onlar kazanacak alt nesil kaybedecek bu silkülasyon böyle sürüp gidecek.
YanıtlaSilGreat post thank you for sharing this post.amortisman nedir
YanıtlaSilKrediye ihtiyacın var mı? İşte finansal problemi olanlar için ve hayatlarında maddi canlanma isteyenler için bir fırsat, çok makul bir faizle kredi veriyoruz, her türlü borç borç kredisi, işletme kredisi, sağlık kredisi, ev kredisi, öğrenci veriyoruz Ülkeye maddi sıkıntıdan kurtulmak için kredi vb. Firma Adı: PLUTO KREDİ FİNANSI EVİ. Bugün bize ulaşın
YanıtlaSilFinansal yardım için e-posta: plutocreditfinancier@gmail.com
Whatsapp: +18474539904
Teşekkürler.
YanıtlaSilBurada merak ettiğim şey şu oldu. Beklenen büyüme oranından kasıt nedir acaba? Mesela önümüzdeki yıl için beklediğim büyüme oranının yüzdesi neye göre yüzdesi? Sermayeye göre yüzde kaç büyüyeceğinin tahmini mi? Geçen yıla göre karını yüzde kaç arttıracağı mi? Cevap için şimdiden çok teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilMerhaba,
SilLutfen gec cevap yazdigim icin kusura kalmayin. Bir sure e-postalar ve bloga bakamadim.
Su adreste guncelik dil ile yazilmis aciklamalar var:
https://eksisozluk.com/price-to-earnings-ratio--576956