Bu hafta biraz ekran
başında az olabileceğim, akşamları elbette en azından verileri yayınlamaya
devam edeceğim. Cuma günü biraz petrol düştü, biraz ABD 10 yıllıkları düştü,
biraz da BIST’in de kafası iyiydi. Tahvil faizi, döviz sepeti ve CDS arttıkça endekse
yüklendi piyasa (hatta satışlar misliyle yerine kondu). Sanırım mesajlar
alınıyordur TCMB tarafından. Uygular mı uygulamaz mı göreceğiz. En son
konuştuğumuz gibi yabancıda alımda. Gelişmiş ülkelerde piyasaları konuştuğumuz
gibi bir süredir iyi. Fakat uzun uzun konuşmayım Trump tam saha pres yapıyor. ABD,
Çin, Rusya, İran, S. Arabistan, İsrail, Balkanlar, Suriye, Filistin, Venezuela
vs. birbirine gösterebildiği kadar diş (kur, ticaret, enerji vs.) gösteriyor.
Zor zamanlar.
ABD’ye misillemeye karar
vermişiz (detayları için buraya
tıklayabilirsiniz) ama bir taraftan da görüşmeler devam ediyormuş (detaylar
için buraya
tıklayabilirsiniz) . ABD ekonomisi içinde bizim ithalatımızın payı çok düşük
diye biliyorum. Yani biz onlardan almasak bile bunun onlara etkisi çok fazla
olmaz. Umarım biz ise tedarik ve diğer bağlamlarda kendimize zarar
vermeyeceğimiz B, C vs. çözüm yollarımızı çoktan planlamışızdır.
Bizdeki duruma gelin önce bir
özet olarak bakalım. Piyasayı yukarı taşımak için bir hikaye arıyoruz. Benim
düşünebildiğim hikaye şöyle: TCMB faiz arttıracak, tahvil faizi düşecek, CDS
düşecek, gelişen ülkelere ilgi yeniden başlayacak, seçim fiyatlaması olacak. Olumsuz
yanlarımız ise çok özetle (hangisi hangisinin sebebi, nedeni kısmını geçersek):
Cari açık (en son gelen veri baya kötüydü, kapatmak için net rezervden yemek
zorunda kalmışız), bütçe açığı, artan dış borç, ABD tahvilleri, artan petrol
fiyatları, S400 (ABD’nin üstü kapalı tehditleri), AB ile siyasi tansiyon, Suriye,
rahip, Hakan Atilla-Halkbank (IMF son raporunda da bu konuya değindi ve o tip
raporları bizler okumuyoruz ama buraya yatırım yapması istenen İngiltere’deki,
ABD’deki vs. yatırımcı okuyor), kredi derecelendirme kuruluşlarının uyarıları
(Burada bunların siyasi vs. olduğunu düşünebilirsiniz. Geçmişte çok önemli yanlışlar
da yaptılar. Diğer taraftan biz ülkemizde herhangi bir kurumun bilmem ne Genel
Müdürünü belki isim olarak bilebiliriz. Sizce X ülkesindeki bir yatırımcı bizi
bu kadar tanıyor mu? O beğenmediğiniz kurumun raporuna, uyarısına bakıyor ve
karar veriyor. Maalesef biz döviz bulmak zorundayız).
Bu blogta böyle şeyler
yazmayı pek sevmiyorum ama bazı gördüğümü sandığım şeyleri de de söylemezsem ayıp
etmiş olurum diye düşünüyorum (bu arada en ekonomist değilim, siz benim
yazdıklarımı sadece okuyun geçin lütfen). Buradan sonrası iç karartıcı haberiniz olsun.
Ne mi demeye çalışıyorum. Piyasa
miyoptur ve miyop olmak zorundadır. Fakat miyopluk balık hafızalı olmayı
gerektirmez. Tamam kabul ediyorum hafız-ı beşer nisyan ile malüldür ama unutkanlığında
bir ölçüsü olması gerekir. TUİK bizim hesaplama yöntemlerini değiştirince biz
bir anda Çin ve Hindistan’dan sonra en hızlı büyüyen ülke olduk. Hatta bir anda
IMF’nin her raporunda söylediği “tasarruf yetersizliği” kavramımız bir anda
ortadan kalktı (oysa ki biz bugün BES gibi çeşitli mekanizmalarla tasarruf
yapmaya çalışıyoruz).
Darbe girişiminden sonra
doğal olarak genişlemeci politikalar devreye girdi. İç talep pompalanınca
ithalat arttı ve cari açığımız bugünkü seviyelere geldi. Ekonomi kapasitenin
üzerinde zorlanınca enflasyon hop %11lere geldi.
İşin en kötü tarafı konut
sektöründe yaşanan gidişat. Konut sektörünü sevmem ama konut sektörü on binlerce
KOBİ’nin hayatta kalmasını sağlayan bir sektördür. Neden sevmediğimi söyleyeyim.
Katma değer yaratmaz ve ihraç edilip döviz kazandırmaz (yurt dışı inşaat işlerinin
durumu farklı). Yani taşa, betona, toprağa para gömmeyi hayatım boyu anlamadım
(kendimin hala satın aldığı bir ev yok arkadaşlar bu arada, anlayın nasıl
sevmediğimi). Sakın ev yapıp yabancılara satıyoruz demeyin geçen sene 4 milyar
dolar civarında bir satış yapıldı. Yani kurtarmıyor (aşağıda kabaca hesapladım).
Aşağıda sektörle ilgili bir grafik var. Bu grafik ya inşaatçılar dünya para
kazanıyor ya da yaklaşan bir kötü olay var dedirtiyor bana. Umarım kötü bir
olay gelmiyordur.
İnşaat sektörü milli
gelirin kabaca ortalama %9’u kadardır. 800 milyarlık bir ekonomide 70 milyar
diyelim. Düşünsenize bir her sene biz 70 milyarı ar-ge, inovasyon, eğitim,
beşeri sermayeye yönlendirsek ülkemiz çok farklı bir yerlerde olurdu (Mesela 20
senede 1 trilyon 400 milyar ayrılırdı. Tabi bunu hayal bile edemiyorum o ayrı
bir şey. Türkiye’de ortalama okullaşma oranı 25 yaş ve üstü için 6.1 yıl
arkadaşlar. İnanmıyorsanız buraya
tıklayın. Endüstri 4.0’a nasıl geçeceğiz biz bu insan kalitesiyle). Esas sorun
sizce özel sektörün yurt dışına olan borcu içerisinde hiç mi inşaat firmaları
yok. Onlar borçtan ari değil (Şubat 2018 rakamına göre 12 ayda döndürülmesi
gereken dış borç 185 milyar dolar). Aşağıdaki grafik gelişmekte olan ülkelerin
USD borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranını gösteriyor. DXY 18 Mayıstaki
değerine göre %10 daha değer kazanırsa bizim durumumuz 2009 kriz seviyesinden
daha fazla olacak diyor.
2002 kriz ile bugünü
basitçe kıyaslayalım. Reel sektörün borcunun milli gelir oranı %13’ten %18’e; bankalarınki
%5,6’dan %21’e ve hanehalkınınki de %1,8’den %16’ya çıkmış. Yani şirketle
borçlarını yerinden yapılandırıyor (TTKOM, Doğus, Ülker vs.) haberlerini bu
veriler ile beraber okuyunca insanın içi nasıl daralmasın. Bankalar nereden
makul kredi bulacaklarda borçları yapılandıracaklar, libor faizleri böyle
artarken. Ayrıca bütçe açığı konusunda mesela Maastricht kriterine göre milli
gelirin %60’ına kadar çıkılabilir deniyor. Bizim bu açıdan durumumuz iyi ama
bir de şöyle bakalım. Bu kriteri koyan Avrupa ülkesinin 30-40 yıl vadeli fonu
var. Yani sıkışınca oradan para bulabiliyor. Peki biz bütçe açığını fonlamak
için ne yapmak zorunda kalıyoruz? Dışarıdan borçlanmak zorunda kalıyoruz.
Olur mu olmaz mı bilmiyorum
ama Türkiye 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefi var. Bunu yapmak için
500 milyar dolarlık malımız olması gerekiyor ama o kadar katma değer üretmeyi
başaramadık hala. Üretirken de hep dövizle borçlanmayı tercih ettik. Üretim
demişken kapasite kullanım oranları %80 civarında. Bir motor %80 hızla ne kadar
dönebilir. Fakat ilave üretim yatırım mı yapmaya istekli sanayici bulmakta
gittikçe zorlaşıyor (faizler böyle giderken nasıl cesaret etsin). Hatırlasanıza
eskiden döviz fiyatı artınca sanayici sevinirdi, ihracat geliri sebebiyle.
Şimdi öyle mi? Ara malı ithal ettiği için artık o da sevinmiyor, üzülüyor. Görüntü
hedeften çok büyük sapma olur diyor ama umut fakirin ekmeğidir ve belki kamu
otoritelerinin yeniden şapkadan tavşan çıkarmak gibi bir planı vardır. Son dönemde
ki ufak tefek saymazsak (bu arada sadece geçen sene toplanmayan KDV 56 milyar
lira. Yani sadece bunu toplasak bütçe açığı derdimiz azalacak), çıkan en büyük
tavşak kamu-özel sektör işbirliği yapılan yatırımlar oldu. Kamu borçlanmadı,
özel sektör dışarıya borçlandı. Şimdi özel sektörde borç ararken rahat değil
(yukarıda konuştuk).
Şimdi biz %7 büyüyorsak ve
ekonomi çok ısındı diye frene basarsak bu sefer bu borçları ödemek için özel
sektör nasıl iş yapacak, yani bu parayı nereden bulacak? Yavaşladık diyelim ve
üretici borcunu fiyatlara yansıttı. Sizce tüketicimiz bu kadar zengin mi? Ya da
firmalar özkaynakları ile bu süreci atlatabilirler mi (firmaların özkaynak
karnesi maalesef berbat). Yavaşlamak zorundayız yoksa motor çatlayacak;
yavaşlarsak piyasada borçları ödeyecek kadar iş olmayacak. Zor bir denklem,
keşke rekor kırmasaydık diyesi geliyor insanın.
Yaşadığımız 2001 krizinden
sonra insanlar ekonomide bir sorun olduğunu kabul etmiş ve çözüm ne olmalı diye
tartışıyorlardı. Bugün ise birçok kimse sorun yok, her şey dış güçlerin oyunu diye
düşünüyor. Elbette dış güçler süt çıkmış ak kaşık değil ve biz bu ülkeyi ne
bedeller ödeyerek kurduk ve buralara getirdik. Fakat hep başkalarını suçlamak
bizi bir yere götürmez ki (aynı borsada x kurumu sattı böyle oldu şeklinde
veryansınlar gibi).
Bugün ABD tahvil faizleri
%3 diyelim. Yani birisi gidip piyasanın garanti gördüğü ABD tahvilini mi tercih
eder yoksa gelişmekte olan ülkelerin tahvilini mi tercih eder. 2017 yılında bizden
dolar bazında yaklaşık %4 civarında kazandı yabancı yatırımcı. Şimdi ABD 3 ve
üzerini veriyor. Doğal olarak ABD tahvili daha cazip geliyordur.
Geçen günde konuştuğumuz
gibi yabancı kısmen alıma geçti bence.
Daha doğrusu yabancının bir kısmı bence sattı dövizi ve TL’ye geçti; bir kısmı
hisse aldı ama tahvil de bir numara yok. TL’ye döndü çünkü TCMB. Hisse aldı
çünkü şirket karları o kadar iyi gelmeyecek ama çok ucuzladın. Diğer kısmı ise
şöyle düşünüyor olabilir. Durmadan teşvikler açıklanıyor ve ben önümü
göremiyorum. Siz karar verdiğinizde beni de gönlüm olursa alırım. Neyse sözü
çok uzatmayım am eğer TCMB faizi arttırmazsa (En son pompa fiyatı tavandan
sabitlendi. Enflasyon için alınmış çok pragmatik bir önlem ama eskiden günü
kurtaracak daha iyi pragmatik önlemler alıyorduk gibi me geliyor) ya da yeteri
kadar arttırmazsa, yabancı tekrar satışa dönerse başımız çok ağrır gibi me
geliyor. Yani kredibiliteyi daha da kaybetmenin maliyeti bize çok pahalı
olabilir. 3 hafta bekler mi ekonomi TCMB’yi? Elbette bekler ama bedeli ne olur
bunu elbette ekonomistler daha iyi bilir. En son yayınlanan beklenti anketi burada.
Yurtiçi yerleşiklerin döviz
mevduatı verilerin yayınlamaya başlamıştım. Veri az ama zamanla anlamlı hale
gelecek. Grafikte anlaşılır olsun diye bankalardaki toplam yabancı parayı 50.000.000.000’e
bölerek aldım.
Neden bunları yazıyorum.
Bir anlamda ayaklarımız yere bassın diye. TCMB yapar yapmaz bilemem ama ben
kendi kafamda faizleri 200 puan arttırdım. Bunun benim için anlamı BIST’de
endekste 12 aylık hedef değerimi 117-118000 çekmek demek. Detaylarını aracı kurumlar vs. benden
daha iyi biliyordur ama tahvildeki her 100 puan artış yaklaşık yaklaşık
endekste 10.000 bin puan aşağı demek benim için.
Haftalık takvime buradan da ulaşabilirsiniz.
Haftalık takvime buradan da ulaşabilirsiniz.
Dostane bir not olarak
lütfen en dipten alacağım en tepeden satacağım hırsından ya da en çok kazandıracak varantı (hisseyi) alacağım hırsından vazgeçin. Kimse bunu
her seferinde yapamaz. Daha öncede yazdım. Aldığınız 10 kararın 5’i yanlış 5’i
doğru olsa; her doğru kararınızdan %50 her yanlış kararınızdan %20 zarar
etseniz (tabi hisseciler %2 ve %5 diye okusun lütfen) ortalamada %150 (hisseciler için %15) kar elde
edersiniz. Lütfen dip tavan hırsı yerine az kayıp çok kazançla yola devam
çalışması yapın, en azından ben öyle yapıyorum.
NOTLAR
- Veriler ve görseller
“Matriks” programı ve yukarıda kaynakları belirtilen web sayfalarından
faydalanarak üretilmiştir.
- İnceleme yöntemi ve genel
olarak kullandığım yaklaşımlar hakkında bilgi almak isterseniz lütfen
bakınız:
- Sıkça sorulan sorulara
bakmak isterseniz: SSS
- Bloga destek olmak
için ADBLOCKER gibi reklam engelleyici programları bu sitede
kapatmanız ya da işlevsiz (disabled) hale getirmeniz yeterli olacaktır.
Yaziniz cok faydali..teşekkür ederim. .yazinizdan anladigim tcmb kuru dusurmek icin faiz arttirimina giderse borsa da endeks duser..dogru mudur ?
YanıtlaSilMerhaba Savaş Bey,
SilBen teşekkür ederim. TCMB faiz faiz arttirirsa kur düştüğü için borsaya alım gelebilir. Fakat TCMB faizi yeteri kadar güçlü olmaz ise kur belki biraz oyalanidktan sonra tekrar yukarı gidebilir. VOlatilitenin çok yüksek olduğu için bu ara piyasa beklenin aksine TCMB faiz arttırınca elindekini çıkarmak için de kullanabilir. Yani ne olacağı hakkında bir yorum yapmak riskli biraz. Ben böyle düşünüyorum.
Tesekkur ederim cevabiniz icin
YanıtlaSilRica ederim.
SilYazdıklarınıza katılıyorum. Bi kaç istisna vardır sadece. O da olur öyle. Ekonomist değilim kendimce yorumluyorum. veriler can sıkıcı bayaa. Ne zaman baksam bende diyorum bişeyler yapılması lazım artık diye. Ama malzeme bu, bugün için. Yapılan Bazı hataların bedelini ödeyeceğiz muhakkak... Hep umutlu olurdunuz siz. Alışılmışın dışında olmuş bu ve sonraki yazınız:)
YanıtlaSilEvet biraz alışılmış dışında oldu. Aklımın bir tarafında bunlar var. Hikaye arıyorum çıkış için elim-kolum bağlanıyor. Umarım güzel hikayeler en kısa zamanda üremeye başlar ve benim yazdıklarım "deli şaçma"sı kıvamında kalır:))
Sil