19 Mayıs 2018 Cumartesi

Haftalik Degerlendirme (21.05.2018-25.05.2018)



Bu hafta biraz ekran başında az olabileceğim, akşamları elbette en azından verileri yayınlamaya devam edeceğim. Cuma günü biraz petrol düştü, biraz ABD 10 yıllıkları düştü, biraz da BIST’in de kafası iyiydi. Tahvil faizi, döviz sepeti ve CDS arttıkça endekse yüklendi piyasa (hatta satışlar misliyle yerine kondu). Sanırım mesajlar alınıyordur TCMB tarafından. Uygular mı uygulamaz mı göreceğiz. En son konuştuğumuz gibi yabancıda alımda. Gelişmiş ülkelerde piyasaları konuştuğumuz gibi bir süredir iyi. Fakat uzun uzun konuşmayım Trump tam saha pres yapıyor. ABD, Çin, Rusya, İran, S. Arabistan, İsrail, Balkanlar, Suriye, Filistin, Venezuela vs. birbirine gösterebildiği kadar diş (kur, ticaret, enerji vs.) gösteriyor. Zor zamanlar.

ABD’ye misillemeye karar vermişiz (detayları için buraya tıklayabilirsiniz) ama bir taraftan da görüşmeler devam ediyormuş (detaylar için buraya tıklayabilirsiniz) . ABD ekonomisi içinde bizim ithalatımızın payı çok düşük diye biliyorum. Yani biz onlardan almasak bile bunun onlara etkisi çok fazla olmaz. Umarım biz ise tedarik ve diğer bağlamlarda kendimize zarar vermeyeceğimiz B, C vs. çözüm yollarımızı çoktan planlamışızdır.

Bizdeki duruma gelin önce bir özet olarak bakalım. Piyasayı yukarı taşımak için bir hikaye arıyoruz. Benim düşünebildiğim hikaye şöyle: TCMB faiz arttıracak, tahvil faizi düşecek, CDS düşecek, gelişen ülkelere ilgi yeniden başlayacak, seçim fiyatlaması olacak. Olumsuz yanlarımız ise çok özetle (hangisi hangisinin sebebi, nedeni kısmını geçersek): Cari açık (en son gelen veri baya kötüydü, kapatmak için net rezervden yemek zorunda kalmışız), bütçe açığı, artan dış borç, ABD tahvilleri, artan petrol fiyatları, S400 (ABD’nin üstü kapalı tehditleri), AB ile siyasi tansiyon, Suriye, rahip, Hakan Atilla-Halkbank (IMF son raporunda da bu konuya değindi ve o tip raporları bizler okumuyoruz ama buraya yatırım yapması istenen İngiltere’deki, ABD’deki vs. yatırımcı okuyor), kredi derecelendirme kuruluşlarının uyarıları (Burada bunların siyasi vs. olduğunu düşünebilirsiniz. Geçmişte çok önemli yanlışlar da yaptılar. Diğer taraftan biz ülkemizde herhangi bir kurumun bilmem ne Genel Müdürünü belki isim olarak bilebiliriz. Sizce X ülkesindeki bir yatırımcı bizi bu kadar tanıyor mu? O beğenmediğiniz kurumun raporuna, uyarısına bakıyor ve karar veriyor. Maalesef biz döviz bulmak zorundayız).

Bu blogta böyle şeyler yazmayı pek sevmiyorum ama bazı gördüğümü sandığım şeyleri de de söylemezsem ayıp etmiş olurum diye düşünüyorum (bu arada en ekonomist değilim, siz benim yazdıklarımı sadece okuyun geçin lütfen). Buradan sonrası iç karartıcı haberiniz olsun.

Ne mi demeye çalışıyorum. Piyasa miyoptur ve miyop olmak zorundadır. Fakat miyopluk balık hafızalı olmayı gerektirmez. Tamam kabul ediyorum hafız-ı beşer nisyan ile malüldür ama unutkanlığında bir ölçüsü olması gerekir. TUİK bizim hesaplama yöntemlerini değiştirince biz bir anda Çin ve Hindistan’dan sonra en hızlı büyüyen ülke olduk. Hatta bir anda IMF’nin her raporunda söylediği “tasarruf yetersizliği” kavramımız bir anda ortadan kalktı (oysa ki biz bugün BES gibi çeşitli mekanizmalarla tasarruf yapmaya çalışıyoruz).

Darbe girişiminden sonra doğal olarak genişlemeci politikalar devreye girdi. İç talep pompalanınca ithalat arttı ve cari açığımız bugünkü seviyelere geldi. Ekonomi kapasitenin üzerinde zorlanınca enflasyon hop %11lere geldi.

İşin en kötü tarafı konut sektöründe yaşanan gidişat. Konut sektörünü sevmem ama konut sektörü on binlerce KOBİ’nin hayatta kalmasını sağlayan bir sektördür. Neden sevmediğimi söyleyeyim. Katma değer yaratmaz ve ihraç edilip döviz kazandırmaz (yurt dışı inşaat işlerinin durumu farklı). Yani taşa, betona, toprağa para gömmeyi hayatım boyu anlamadım (kendimin hala satın aldığı bir ev yok arkadaşlar bu arada, anlayın nasıl sevmediğimi). Sakın ev yapıp yabancılara satıyoruz demeyin geçen sene 4 milyar dolar civarında bir satış yapıldı. Yani kurtarmıyor (aşağıda kabaca hesapladım). Aşağıda sektörle ilgili bir grafik var. Bu grafik ya inşaatçılar dünya para kazanıyor ya da yaklaşan bir kötü olay var dedirtiyor bana. Umarım kötü bir olay gelmiyordur.

Kaynak için buraya tıklayabilirsiniz.

İnşaat sektörü milli gelirin kabaca ortalama %9’u kadardır. 800 milyarlık bir ekonomide 70 milyar diyelim. Düşünsenize bir her sene biz 70 milyarı ar-ge, inovasyon, eğitim, beşeri sermayeye yönlendirsek ülkemiz çok farklı bir yerlerde olurdu (Mesela 20 senede 1 trilyon 400 milyar ayrılırdı. Tabi bunu hayal bile edemiyorum o ayrı bir şey. Türkiye’de ortalama okullaşma oranı 25 yaş ve üstü için 6.1 yıl arkadaşlar. İnanmıyorsanız buraya tıklayın. Endüstri 4.0’a nasıl geçeceğiz biz bu insan kalitesiyle). Esas sorun sizce özel sektörün yurt dışına olan borcu içerisinde hiç mi inşaat firmaları yok. Onlar borçtan ari değil (Şubat 2018 rakamına göre 12 ayda döndürülmesi gereken dış borç 185 milyar dolar). Aşağıdaki grafik gelişmekte olan ülkelerin USD borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranını gösteriyor. DXY 18 Mayıstaki değerine göre %10 daha değer kazanırsa bizim durumumuz 2009 kriz seviyesinden daha fazla olacak diyor.

Kaynak için buraya tıklayabilirsiniz.

2002 kriz ile bugünü basitçe kıyaslayalım. Reel sektörün borcunun milli gelir oranı %13’ten %18’e; bankalarınki %5,6’dan %21’e ve hanehalkınınki de %1,8’den %16’ya çıkmış. Yani şirketle borçlarını yerinden yapılandırıyor (TTKOM, Doğus, Ülker vs.) haberlerini bu veriler ile beraber okuyunca insanın içi nasıl daralmasın. Bankalar nereden makul kredi bulacaklarda borçları yapılandıracaklar, libor faizleri böyle artarken. Ayrıca bütçe açığı konusunda mesela Maastricht kriterine göre milli gelirin %60’ına kadar çıkılabilir deniyor. Bizim bu açıdan durumumuz iyi ama bir de şöyle bakalım. Bu kriteri koyan Avrupa ülkesinin 30-40 yıl vadeli fonu var. Yani sıkışınca oradan para bulabiliyor. Peki biz bütçe açığını fonlamak için ne yapmak zorunda kalıyoruz? Dışarıdan borçlanmak zorunda kalıyoruz.

Olur mu olmaz mı bilmiyorum ama Türkiye 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefi var. Bunu yapmak için 500 milyar dolarlık malımız olması gerekiyor ama o kadar katma değer üretmeyi başaramadık hala. Üretirken de hep dövizle borçlanmayı tercih ettik. Üretim demişken kapasite kullanım oranları %80 civarında. Bir motor %80 hızla ne kadar dönebilir. Fakat ilave üretim yatırım mı yapmaya istekli sanayici bulmakta gittikçe zorlaşıyor (faizler böyle giderken nasıl cesaret etsin). Hatırlasanıza eskiden döviz fiyatı artınca sanayici sevinirdi, ihracat geliri sebebiyle. Şimdi öyle mi? Ara malı ithal ettiği için artık o da sevinmiyor, üzülüyor. Görüntü hedeften çok büyük sapma olur diyor ama umut fakirin ekmeğidir ve belki kamu otoritelerinin yeniden şapkadan tavşan çıkarmak gibi bir planı vardır. Son dönemde ki ufak tefek saymazsak (bu arada sadece geçen sene toplanmayan KDV 56 milyar lira. Yani sadece bunu toplasak bütçe açığı derdimiz azalacak), çıkan en büyük tavşak kamu-özel sektör işbirliği yapılan yatırımlar oldu. Kamu borçlanmadı, özel sektör dışarıya borçlandı. Şimdi özel sektörde borç ararken rahat değil (yukarıda konuştuk).

Şimdi biz %7 büyüyorsak ve ekonomi çok ısındı diye frene basarsak bu sefer bu borçları ödemek için özel sektör nasıl iş yapacak, yani bu parayı nereden bulacak? Yavaşladık diyelim ve üretici borcunu fiyatlara yansıttı. Sizce tüketicimiz bu kadar zengin mi? Ya da firmalar özkaynakları ile bu süreci atlatabilirler mi (firmaların özkaynak karnesi maalesef berbat). Yavaşlamak zorundayız yoksa motor çatlayacak; yavaşlarsak piyasada borçları ödeyecek kadar iş olmayacak. Zor bir denklem, keşke rekor kırmasaydık diyesi geliyor insanın.

Yaşadığımız 2001 krizinden sonra insanlar ekonomide bir sorun olduğunu kabul etmiş ve çözüm ne olmalı diye tartışıyorlardı. Bugün ise birçok kimse sorun yok, her şey dış güçlerin oyunu diye düşünüyor. Elbette dış güçler süt çıkmış ak kaşık değil ve biz bu ülkeyi ne bedeller ödeyerek kurduk ve buralara getirdik. Fakat hep başkalarını suçlamak bizi bir yere götürmez ki (aynı borsada x kurumu sattı böyle oldu şeklinde veryansınlar gibi).

Bugün ABD tahvil faizleri %3 diyelim. Yani birisi gidip piyasanın garanti gördüğü ABD tahvilini mi tercih eder yoksa gelişmekte olan ülkelerin tahvilini mi tercih eder. 2017 yılında bizden dolar bazında yaklaşık %4 civarında kazandı yabancı yatırımcı. Şimdi ABD 3 ve üzerini veriyor. Doğal olarak ABD tahvili daha cazip geliyordur.

Geçen günde konuştuğumuz gibi yabancı kısmen alıma geçti bence. Daha doğrusu yabancının bir kısmı bence sattı dövizi ve TL’ye geçti; bir kısmı hisse aldı ama tahvil de bir numara yok. TL’ye döndü çünkü TCMB. Hisse aldı çünkü şirket karları o kadar iyi gelmeyecek ama çok ucuzladın. Diğer kısmı ise şöyle düşünüyor olabilir. Durmadan teşvikler açıklanıyor ve ben önümü göremiyorum. Siz karar verdiğinizde beni de gönlüm olursa alırım. Neyse sözü çok uzatmayım am eğer TCMB faizi arttırmazsa (En son pompa fiyatı tavandan sabitlendi. Enflasyon için alınmış çok pragmatik bir önlem ama eskiden günü kurtaracak daha iyi pragmatik önlemler alıyorduk gibi me geliyor) ya da yeteri kadar arttırmazsa, yabancı tekrar satışa dönerse başımız çok ağrır gibi me geliyor. Yani kredibiliteyi daha da kaybetmenin maliyeti bize çok pahalı olabilir. 3 hafta bekler mi ekonomi TCMB’yi? Elbette bekler ama bedeli ne olur bunu elbette ekonomistler daha iyi bilir. En son yayınlanan beklenti anketi burada.

Yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatı verilerin yayınlamaya başlamıştım. Veri az ama zamanla anlamlı hale gelecek. Grafikte anlaşılır olsun diye bankalardaki toplam yabancı parayı 50.000.000.000’e bölerek aldım.


Neden bunları yazıyorum. Bir anlamda ayaklarımız yere bassın diye. TCMB yapar yapmaz bilemem ama ben kendi kafamda faizleri 200 puan arttırdım. Bunun benim için anlamı BIST’de endekste 12 aylık hedef değerimi 117-118000 çekmek demek. Detaylarını aracı kurumlar vs. benden daha iyi biliyordur ama tahvildeki her 100 puan artış yaklaşık yaklaşık endekste 10.000 bin puan aşağı demek benim için.

Haftalık takvime buradan da ulaşabilirsiniz. 

Dostane bir not olarak lütfen en dipten alacağım en tepeden satacağım hırsından ya da en çok kazandıracak varantı (hisseyi) alacağım hırsından vazgeçin. Kimse bunu her seferinde yapamaz. Daha öncede yazdım. Aldığınız 10 kararın 5’i yanlış 5’i doğru olsa; her doğru kararınızdan %50 her yanlış kararınızdan %20 zarar etseniz (tabi hisseciler %2 ve %5 diye okusun lütfen) ortalamada %150 (hisseciler için %15) kar elde edersiniz. Lütfen dip tavan hırsı yerine az kayıp çok kazançla yola devam çalışması yapın, en azından ben öyle yapıyorum.


NOTLAR
- Veriler ve görseller “Matriks” programı ve yukarıda kaynakları belirtilen web sayfalarından faydalanarak üretilmiştir.
- İnceleme yöntemi ve genel olarak kullandığım yaklaşımlar hakkında bilgi almak isterseniz lütfen bakınız: 
- Sıkça sorulan sorulara bakmak isterseniz: SSS
- Bloga destek olmak için ADBLOCKER gibi reklam engelleyici programları bu sitede kapatmanız ya da işlevsiz (disabled) hale getirmeniz yeterli olacaktır.


Paylaş:

6 yorum :

  1. Yaziniz cok faydali..teşekkür ederim. .yazinizdan anladigim tcmb kuru dusurmek icin faiz arttirimina giderse borsa da endeks duser..dogru mudur ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Savaş Bey,
      Ben teşekkür ederim. TCMB faiz faiz arttirirsa kur düştüğü için borsaya alım gelebilir. Fakat TCMB faizi yeteri kadar güçlü olmaz ise kur belki biraz oyalanidktan sonra tekrar yukarı gidebilir. VOlatilitenin çok yüksek olduğu için bu ara piyasa beklenin aksine TCMB faiz arttırınca elindekini çıkarmak için de kullanabilir. Yani ne olacağı hakkında bir yorum yapmak riskli biraz. Ben böyle düşünüyorum.

      Sil
  2. Tesekkur ederim cevabiniz icin

    YanıtlaSil
  3. Yazdıklarınıza katılıyorum. Bi kaç istisna vardır sadece. O da olur öyle. Ekonomist değilim kendimce yorumluyorum. veriler can sıkıcı bayaa. Ne zaman baksam bende diyorum bişeyler yapılması lazım artık diye. Ama malzeme bu, bugün için. Yapılan Bazı hataların bedelini ödeyeceğiz muhakkak... Hep umutlu olurdunuz siz. Alışılmışın dışında olmuş bu ve sonraki yazınız:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet biraz alışılmış dışında oldu. Aklımın bir tarafında bunlar var. Hikaye arıyorum çıkış için elim-kolum bağlanıyor. Umarım güzel hikayeler en kısa zamanda üremeye başlar ve benim yazdıklarım "deli şaçma"sı kıvamında kalır:))

      Sil